08 Kasım
2017
A.A., N.A.
Tşk Aydu
Beylerbeyi
Sarayı, Abdullah Ağa Camii, Beylerbeyi Çarşısı, Beylerbeyi sahili ve olta
balıkçıları, Hamid-i Evvel Camii-Muvakkithane-Sıbyan Mektebi, Kâzım Pastanesi
(İlk fotoğrafın üzerine 'tık'layınız ve büyük boyda bir film şeridi gibi izleyin)
(İlk fotoğrafın üzerine 'tık'layınız ve büyük boyda bir film şeridi gibi izleyin)
BEYLERBEYİ
SARAYI
Beylerbeyi
Sarayı, Osmanlı padişahlarının sayfiye mekânı ve yabancı devlet başkan ya da
hükümdarlarının ağırlanacağı bir devlet konukevi olarak düşünülmüş ve devrin
padişahı Sultan Abdülaziz’in (1861-1876) isteği üzerine inşa edilmiştir.
Saray’ın inşasına 6 Ağustos 1863 tarihinde başlanmış ve 21 Nisan 1865 Cuma
günü, yapılan bir törenle resmen kullanıma açılmıştır. Sarayın inşaat
organizasyonunu Ebniye-i Şâhâne Serkalfası (Saray başkalfası) Serkiz Bey
(Balyan) yürütmüştür.
Saray’ın yaklaşık 500 bin Osmanlı lirasına mal olduğu tespit edilmektedir.
Yapılar topluluğunun ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, yüksek bir bodrum üzerine iki katlı ve kargir bir yapıdır. Yaklaşık 2.500 metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen yapı dikdörtgen bir zemin alanı üzerine oturmaktadır. Saray’ın güney kesimi Mabeyn-i Hümâyûn, kuzey kesimi ise Valide Sultan Dairesi olarak düzenlenmiştir. Her iki katta toplam 6 salon, 24 oda,1 hamam ve 1 banyo bulunmaktadır. Batı ve Doğu üsluplarının karıştırılması ile inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, Harem ve Mabeyn bölümleri ile Türk evi plan özelliğini taşımaktadır.
Beylerbeyi Sarayı’ndaki şema, üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler; Mabeyn-i Hümâyûn, Yatak Dairesi (Hünkâr Dairesi) ve Valide Sultan Dairesi’dir. Valide Sultan Dairesi’nden hemen sonra gelen ve denize paralel olarak inşa edilen kadınefendiler ve ikballere ait esas Harem bölümü ise, ana yapıdan ayrı olarak inşa edilmiştir; bu yapı günümüze ulaşamamıştır.
Beylerbeyi Sarayı’nı inşa ettiren Sultan Abdülaziz’in denize olan tutkunluğu nedeni ile Saray’ın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içinde deniz ve gemi temaları işlenmiştir; hatta Sultan Abdülaziz, ressamlara fikir vermesi için deniz ve gemi temalarını içeren desenler çizmiştir.
Saray’ın yaklaşık 500 bin Osmanlı lirasına mal olduğu tespit edilmektedir.
Yapılar topluluğunun ana yapısı olan Beylerbeyi Sarayı, yüksek bir bodrum üzerine iki katlı ve kargir bir yapıdır. Yaklaşık 2.500 metrekarelik bir alan üzerine inşa edilen yapı dikdörtgen bir zemin alanı üzerine oturmaktadır. Saray’ın güney kesimi Mabeyn-i Hümâyûn, kuzey kesimi ise Valide Sultan Dairesi olarak düzenlenmiştir. Her iki katta toplam 6 salon, 24 oda,1 hamam ve 1 banyo bulunmaktadır. Batı ve Doğu üsluplarının karıştırılması ile inşa edilen Beylerbeyi Sarayı, Harem ve Mabeyn bölümleri ile Türk evi plan özelliğini taşımaktadır.
Beylerbeyi Sarayı’ndaki şema, üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler; Mabeyn-i Hümâyûn, Yatak Dairesi (Hünkâr Dairesi) ve Valide Sultan Dairesi’dir. Valide Sultan Dairesi’nden hemen sonra gelen ve denize paralel olarak inşa edilen kadınefendiler ve ikballere ait esas Harem bölümü ise, ana yapıdan ayrı olarak inşa edilmiştir; bu yapı günümüze ulaşamamıştır.
Beylerbeyi Sarayı’nı inşa ettiren Sultan Abdülaziz’in denize olan tutkunluğu nedeni ile Saray’ın tavanlarındaki bazı çerçeve ve kartuşların içinde deniz ve gemi temaları işlenmiştir; hatta Sultan Abdülaziz, ressamlara fikir vermesi için deniz ve gemi temalarını içeren desenler çizmiştir.
TARİHTE BEYLERBEYİ SARAYI
Beylerbeyi
Sarayı, bânisi Sultan Abdülaziz (1861-1876) tarafından, yazlık saray olarak
kullanıldı. Saray, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid’in saltanat yıllarında
yabancı devlet hükümdar ya da başkanlarının resmî ziyaretlerinde kendilerine
tahsis edilmeye başlanmasıyla beraber, devlet konukevi işlevi kazandı.
Beylerbeyi Sarayı’nda ağırlanan ilk önemli konuk, Fransa İmparatoriçesi
Eugénie’dir. İmparatoriçe’nin bu gezisi, Sultan Abdülaziz’in 1867 Fransa
gezisini iade makamında gerçekleşmekteydi. Sultan Abdülaziz döneminde
Beylerbeyi Sarayı’nda ağırlanan diğer yabancı konuklar, Avusturya-Macaristan
İmparatoru Joseph (1869), Prusya Veliahd Prensi Frédéric Guillaume Nicola
Charles (1869), İtalya Veliahdı (1869), İran Şahı Nasıreddin (18 Ağustos 1873),
Sultan II. Abdülhamid’in (1876-1909), 33 yıl süren saltanatı süresince
Beylerbeyi Sarayı, özellikle yabancı devlet protokolü tarafından gezilen bir
müze işlevi de gördü. Bu dönemde Beylerbeyi Sarayı ile beraber Dolmabahçe
Sarayı ve Topkapı Sarayı Hazine-i Hümâyûn da, Padişah’ın izni alınmak şartıyla
ziyaret edilebilen saltanat müzeleri olarak kullanılmıştı. Sultan II.
Abdülhamid tahttan indirildikten hemen sonra, Selanik Alatini Köşkü’nde zorunlu
ikâmete tabi tutulmuş, ancak yaklaşık 3 yıl sonra Balkan Savaşı’nın patlak
vermesi nedeni ile İstanbul’a nakledilmişti. II. Abdülhamid için seçilen yeni
zorunlu ikametgâh, Beylerbeyi Sarayı idi. Sabık Hakan, bu sarayda yaşamının son
6 yılını geçirmiş ve 10 Şubat 1918’de yine bu sarayda hayata gözlerini
kapamıştır.
Cumhuriyet Döneminde Saray
Beylerbeyi
Sarayı’nda Cumhuriyet döneminde de yabancı devlet konukları ağırlanmıştır.
1934’de Türkiye’ye gelen İran Şahı Pehlevi, Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal
Atatürk tarafından bu sarayda ağırlanmıştır. Balkan Oyunları Festivali, 1936
yılında Beylerbeyi Sarayı’nda düzenlenmiştir. Mustafa Kemal Atatürk, o geceyi
Beylerbeyi Sarayı’nın tarihî yatak odasında geçirmiştir.
EK YAPILAR VE SET BAHÇELER
Deniz Köşkleri
Deniz
köşkleri biri Mabeyn diğeri Valide Sultan’a (Harem) ait olmak üzere, çift
olarak yapılmıştır; köşkler birer bahçe kameriyesi görünümündedir.
Set Bahçeleri
Beylerbeyi
Sarayı, peyzaj içindeki konumu ile de önemli bir eserdir ve sahil saray
kavramının seçkin örneklerinden biridir.
Beylerbeyi Sarayı, geniş bir bahçe içindedir. Beylerbeyi Sarayı bahçesi, saray çevresindeki mimarî düzeni içeren bahçesi; daha gerideki set bahçeleri ve setlerin arkasında uzanan koruluğu ile zengin bir koruluk görünümündedir.
Beylerbeyi Sarayı, geniş bir bahçe içindedir. Beylerbeyi Sarayı bahçesi, saray çevresindeki mimarî düzeni içeren bahçesi; daha gerideki set bahçeleri ve setlerin arkasında uzanan koruluğu ile zengin bir koruluk görünümündedir.
Mermer (Serdâb) Köşk
Mermer Köşk,
Sultan II. Mahmud (1808-1839) döneminden günümüze ulaşan köşklerdendir; Serdâb
Köşk olarak da bilinen bu köşkün bir diğer adının da Mahmud Köşkü olduğu,
döneme ait kaynaklardan öğrenilmektedir. Cephelerinin mermer kaplı olmasından
dolayı bu ismi almıştır. Havuzun gerisinde, dördüncü sete gömülü vaziyette
olduğu için Serdâb ismini almıştır.
Sarı Köşk
Beylerbeyi
Sarayı’nın dördüncü set bahçesi üzerinde bulunan Sarı Köşk, bulunduğu alanla
birlikte dikkate alındığında dinlenme amaçlı olarak kullanıldığı düşünülebilir.
Has Ahır Köşkü
Mermer
Köşk’ün biraz ilerisinde Saray bahçesinin son seddi üzerinde yer almaktadır.
Osmanlı’da at kültürüne bakışı yansıtan özellikleri vardır. Giriş bölümünde
tavanlarda at ve diğer hayvan figürleri mevcuttur.
Boğaziçi`nin
Anadolu yakasında, Beylerbeyi İskelesi yanında ve deniz kıyısındadır. Hamid-i
Evvel Camii olarak da anılır. Sultan I. Abdülhamid tarafından 1778 yılında
annesi Rabia Sultan`ın anısına yaptırılmıştır. Mimar Tahir Ağa`nın eseridir.
Camii barok üslubundadır ve kesme taştan inşa edilmiştir. 55 pencereli, iki
minareli, sekizgen tabana oturan bir yapıdır. Tek kubbesi vardır, mihrabın
önündeki alan ise yarım bir kubbeyle örtülüdür. İç yüzeyi kalem işiyle
süslenmiştir. Cami hem Osmanlı, hem de Avrupa çinileriyle kaplanmıştır.
Hemen yanıbaşında muvakkithane ve sıbyan mektebi.
Hemen yanıbaşında muvakkithane ve sıbyan mektebi.
Bostancıbaşı Abdullah Ağa Camii; İstanbul Boğazı’nın Anadolu yakasında Üsküdar Beylerbeyi Kuzguncuk Çengelköy sahil yoluna cepheli olarak inşa edilmiştir. Cadde kotundan on metre daha aşağıda çukur bir alan içerisindedir. Caminin banisi Bostancıbaşı Abdullah Ağa’dır. Caminin kitabesi günümüze gelememiş olup eldeki bilgiler sathidir. Caminin 1832 yılında eskimesinden dolayı Sultan II.Mahmut tarafından yeniden inşa edilmiştir. Cami bahçesinde sıbyan mektebi olduğu bilinmektedir. Abdullah Ağa Çengelköy’de kayıkçılık yapan Safranbolulu Kürekçi Ali’nin oğludur. Baba mesleğine devam etmiş ve sonunda saray saltanat kayığına kürekçi olarak alınmıştır. Saraydaki çalışmalarından dolayı Sultan II.Mahmut döneminde Bostancıbaşı olmuştur. 1815 tarihinde azledilmiştir. Abdullah Ağa da Çengelköy’deki evine çekilmiştir. Bir yıl sonra Padişah tarafından affedilip tekrar kendisine görev verilmiştir. Bu defa silahtar ağası, imrahor, vezir kaptanıderya ve sonunda Sadrazam olmuştur.Ama en uzun süre Bostancıbaşılık yaptığı için bu görevi ile meşhur olmuştur.
Bostancıbaşı’lık
İstanbul’un asayişi ile ilgili olup o dönemde önemli bir görevdi.
Bostancıbaşı’lık Osmanlı devlet düzeninde özel önem arz ederdi. Göreve
getirilmeleri veya azledilmeleri bizzat padişah tarafından yapılırdı.
Sadrazamın bile Bostancıbaşı’na emir vermesi usulden değildir.
Yakınında Bostancıbaşı Abdullah Ağa Sıbyan Mektebi.
Yakınında Bostancıbaşı Abdullah Ağa Sıbyan Mektebi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder