20 Eylül 2018 Perşembe

Fadime Aba





Alhazoğlu
Fatma (Fadime) Alkaç

Baba ve anne isimleri:
Emin-Havva

Doğum/ölüm tarihleri:
1879-20.09.1963
(Maalesef bir fotoğrafı yok. Zira o dönemde fotoğraf çektirmek bulundurmak günahtı)

Mahallenin Fadime Abası

Eşi/dedem(iz):
Ahmet Alkaç
Baba ve anne isimleri:
Durmuşali/Nesibe
Doğum/ölüm tarihleri:
1882-02.04.1917


Dedem(iz)in mezarının arka plandaki duvarın arkasındaki bahçede olduğunu söylerdi babam(ız), eve gidip gelirken o duvarın önünde durur dua ederdi, ben de onu taklit ederdim.


Evlatları:
Hasan Alkaç 1902-15.02.1919
Hüseyin Alkaç 1904-31.01.1967
Hüsnü Alkaç  24.05.1912-1931
Salih Alkaç (Alkoç) 22.04. 1914-1981

-Babaannesinin Şupul’u Nihat.
-Üç dönem:
*İstanbul, Fatih, Vatandaş Sokak’taki evimiz (7 yaşına kadar)
*Rize Haldoz’ki babaanne evi (1957-1963)
*Rize, Dalyan’daki baba evi (1960-1963)

-İstanbul’daki evimizin bahçe katındaki odada ip ve kilim kullanılarak yapılan salıncakta bizi sallayışı

-Babaannem(iz) gözünde gözlükleriyle, boş zamanlarında elinden hiç düşürmediği Kur’anı Kerim’iyle şu anda bile gözlerimin önünde. Bir dönem siyah çerçeveli gözlüğünün sapını iple tutturmuştu…

-Haldoz’daki evinde benim yemem için sakladığı yiyecekler

-Bahçesindeki portakalların toplandığı aylarda odalardan birisine, bazen ikisine, evin altındaki depo kısmına (eskiden ahır) portakal yayılırdı, ta ki birisi gelip satın alıncaya kadar. Yemekle bitmez ki onca portakal. Komşulara da dağıtamazsın, herkesin bahçesinde portakal mandalina ağaçları o kadar çok ki. Sık sık çürüklerini bulup bulup atardık ki diğerlerini çürütmesinler. Şimdi git de bahçe ara da bul Rize’de, kaldı ki meyve ağaçları!

-Babaannem(iz)n bahçesindeki meyveleri saymaya kalksam hem hatırlayamam hepsini hem de o kadar çoktu ki: Portakal, mandalina, limon, çeşit çeşit armut, karayemiş (karamiş), incir, yeni dünya (muş), muşmula, kokulu üzüm…

-Evin altındaki depo kısmında bir dönem tavuk beslediğimizi de hatırlıyorum.

-Babaannem(iz) evinin bahçesinde, sokağa açılan bahçe kapısının hemen yanında yer alan su kuyusuna gözü gibi bakardı. Kuyunun dibine sık sık deniz kıyısından taşıyıp getirdiğimiz ince çakıl (çeğel) konur, kuyu içindeki su temizlensin diye kovalarca çeker durur alttan kaynayan temiz suya yer açardık.

-Babaannem(iz)i elinde kazma-çapa bahçesinde ya fide dikerken ya ağaçların altını çapalarken görürdük, bize de öğretirdi nasıl yapılacağını, yardım ederdik, foseptikten tenekeyle lağım suyu alır ağaç ve fide diplerine gübre niyetine dökerdi.

-Babaannem (iz) yan bahçe sahibiyle sık sık sınır tartışması yaşardı. Yan bahçe sahibi çitlerle oynadıkça babama şikâyet eder, babam kadastro memuru getirir, çitlerin hakiki sınırlarını çekilmesini sağlar, rahatsız tip komşu tekrarlardı bu hareketini.

-İlk yetişkin kitap paramı babaannem(iz) vermiştir: Feridun Fazıl Tülbentçi’nin İstanbul’un Fethi.

-Babaannem(iz) nefes darlığı çekerdi, sık sık da hastalanıp yatağa düşerdi. Babam da doktor getirirdi. Bir gelişinde doktor şurup yazmış. Anlatmışlar şöyle şöyle içeceksin. Hasta ama aklı bahçesinde, öyle günde üç kez bir kaşık içeceğime deyip şişeyi bir dikişte…

-Babaannem(iz) yine çok hasta. O zamanlar öyle arabaya bindir doğru hastaneye, nerdeee! Bakmışlar nefes almakta çok zorlanıyor, yine doktor getirmiş babam. Doktor geldiğinde muayene etmiş, nefes almadığını tespit etmiş ve ‘maalesef öldü’ demiş. Çenesini bile bağlamışlar. Cenaze hazırlıkları yapılmaya başlanmış. Babaannem(iz) yattığı odanın kapısını açıp çıkmamış mı dışarı. Korku telaş tabii. Meğerse doktor yanılmış.

-Babaannem(iz) Rize’deki evimizde vefat etti. Evimizin bahçesinde yanan bir ateş ve üzerinde  bir kazan içinde kaynayan su… Tahtadan yapılma teneşir. Hatırlıyorum. Haldoz’daki Taviloğlu Mezarlığı’na defnedildi. Maalesef zaman içinde mezar yeri kayboldu, tahminen biliyorum.



Başında dua ettiğim mezar babama ait, kırmızı elipsle belirlenmiş yer de tahminen babaannemin mezarının olduğu yer


-Babaannem(iz) öldü ya. 13 yaşındayım, en yakın arkadaşım Mustafa Şerifoğlu da 14 yaşında. Beni teskin görevi Mustafa’ya verilmiş. Nasıl teskin edilir 13 yaşındaki çocuk, teskin edecek çocuk da 14 yaşında olunca: Ses Sineması’na götürülür. O dönemde, o yaşlarda sinemaya gitmek…

-Babaannem(iz) oğlu Hüseyin’den olma 8 torununun da doğumuna tanık oldu: Şevkiye (Rize,1930), Şevket Ahmet (Romanya, 1932-2004), Hasan (İstanbul, 1943),  Nihat (İstanbul, 1950, İsmail (İstanbul, 1952), Hümeyra (İstanbul, 1955), Necati (Rize, 1959), Ümmi(ü)han (Rize, 1961)

-Babaannem(iz) sürekli Hüsnü amcamızın ismini tekrarlar, ağıtlar yakardı ardından. Hasan Amcamızın varlığından ise nüfus kayıt örneklerinden haberdar olduk. İki amcamız da erken yaşlarda vefat etmişler. Salih Amcamı tanıdım, sık sık da gördüm, evine olduğu kadar Horhor’daki bakkal dükkânında ziyaretine gittim sık sık.

- Babaannem(iz) daha ziyade atkı kullanırdı. Ağzı burnu örtülü olurdu sokaktayken, sadece gözler açıkta olurdu. Haki rengin ağırlıkta olduğu atkısını hatırlıyorum.

-Babaannem(iz)in evi yarı kâgir yarı ahşaptı. Mutfak toprak zeminliydi. Mutfakta tavandan ateş yakılan duvar dibindeki yere kadar kalın bir zincir asılıydı. Zincirin ucundaki çengele yemek pişirilen kazanlar asılırdı. Yemekler ateşte pişirilirdi.



18 Eylül 2018 Salı

Hoş geldiniz, safalar getirdiniz!








Adam Sandıklarımız, Tuba Ezici
B*k Gibi Hissetmekten Nasıl Vazgeçilir, Andrea Owen
Çavdar Tarlasında Çocuklar, J.D. Salinger
Süreya Kuaför Salonu, Şebnem Burcuoğlu
İpek Sabahlık (Bir Suat Derviş Romanı), Osman Balcıgil
Afife Jale, Osman Balcıgil
Gölgeler, Zülfü Livaneli







1 Eylül 2018 Cumartesi

Adım Adım İstanbul LXXXVIII







Aydu
Her hafta illa ki bir şey(ler)i bahane edip sırtına çantasını vurup düşüyor yola.
Bazen haftada iki kez.
Metro, vapur ya da motor, otobüs.
Hatırlıyorum da Elif bebek çantası içinde bir elinde, Deniz kucağında, öyle özel araç da yok, otobüs vapur ile, yağmur çamur kar demeden düşerdi yola. Yılmak yok, yola devam.
Tahtakale aşkı.
Mısır Çarşısı aşkı.
Kapalıçarşı aşkı.
Tarihi yarımadayı pek bir seviyor.
Aslında gezmeyi, alışveriş etmeyi seviyor.
Bu arada kendine eşlik edecek birini ağına düşürmeyi denemeden de beri durmuyor, ha kimseyi ayartamadı, vazgeçmek yok, tek başına.
En fazla eşlik eden üç kişi de… Çantada keklik üç kişi.
NA
ED
ÖU
Gezmenin tozmanın keyfi Aydu ile sürülür!

NOT: Aydu rehberliğe adamakıllı ısındı. Ağustos’un 29’unda Kanada’dan gelen arkadaşlarına İstanbul camilerini gezdirdi. Öncesinde de tarihi yarımadada az mı mihmandarlık etmişti, ya çarşı alışveriş gezilerine ne demeli!