By ECE
14 Temmuz 2019 Pazar
9 Temmuz 2019 Salı
ECE: Hollanda, Belçika
N: Elif bu gezip tozma, fotoğraf işini çok iyi beceriyor.
Gezi notları:
4 Temmuz 2019 Perşembe
05:45
Sabiha Gökçen Havalimanı, babam Ece ben
07:30
Sami bey ile buluşma tanışma,
08:40
uçağı ile İstanbul Amsterdam uçuşu
12:30
Amsterdam’a varışın ardından otobüs ile şehir merkezi
Extra
düzenlenen kanallar tekne turu
Katlı
bisiklet otoparkı
Dam
Meydanı ve dışarıdan gördüğümüz binalar:
Amstel
Nehri
Konninklijk
Sarayı
Rijksmuseum
(Remrandt ve ünlü ressam eserleri)
Van
Gogh Müzesi
Amsterdam
Müzesi
Madame
Tussaud’s Müzesi
Nieuwe
Kerk (Yeni Kilise)
Amsterdam
Tarih Müzesi
Ulusal
Anıt (National Monument)
Heineken
Bira Müzesi
Bloemenmarkt
(Çiçek Pazarı)
(Bizim
gittiğimiz dönemde laleler yoktu)
Magna
Plaza (genç kızken de alışveriş yapmış olduğum avm)
Gruptan
ayrılış ve Mc Donalds yemek
İçine
girdiklerimiz:
Anne
Frank evi, hatıra defteri
Madame
Tussaud’s
Dam
Meydanı’nda sokak gösterileri
Dondurma
keyfi ve grupla buluşma
4
yıldızlı nh Amsterdam Schiphol Airport Hote-Mc Donalds
5
Temmuz 2019 Cuma
Brugge
Extra Gezi, Belçika
4,5
saat gidiş-3,5 saat dönüş yolculuğu otobüsle
Grote
Market (Büyük Meydan) gezisi
Dışarıdan
gördüklerimiz:
Kutsal
Kan Bazilikası (İsa nın kanı olduğuna inanıldığı için hac ziyareti gibi olmuş)
Belfry
Çan Kulesi
Eski
Aziz John Hastanesi
Minnewater
Parkı
Gruuthuse
Müzesi
Burg
Meydanı
Aziz
Salvator Katedrali (Katolik)
Historium
Müzesi
Dev
lolipop ve Belçika çikolataları
Porselen
minyatürler, danteller, goblen kumaşlar
Meydanda
(Grote Markt’ta) Le Panier d’or
Ece
pizza, Elif Belgian steak-Belgian fries
Türk
grubu ile tanışma (Pronto tour)
Fayton
gezisi
Chez
Albert’te çilekli waffle
Bisiklet
kiralama (tandem + 2 bisiklet)
Çan
Kulesinin altında turla buluşma
Hayvan
şekilli çikolata ve otele dönüş
6
Temmuz 2019 Cumartesi
Marken
kasabası
Henri
Willig peynir çiftliği (köylü kostümlü kızlar tanıtım, peynir hardal
alışverişi)
Baby
Goat (keçi), Organic Jersey ve fesleğenli peynir ile traditional mustard
Volendam
balıkçı kasabası
Ece
makarna, Elif karides, kalamar, midye ve kızarmış balık (mezgit benzeri)
Hediyelik
eşya alışverişi
Hollanda
köylü kıyafetli Barbie bebek
Sahilde
dinlenme, meditasyon
Volendam
çıkışında otobüs durağında iniş (Ece ve Elif)
Otobüsle
Amsterdam merkez
Red
Light District (Kırmızı Fener sokağı) kazara ve Ece nin gördüğü kadınlar
Oude
Kerk (Eski Kilise)
Centraal
Station’dan tren ile havaalanına gidiş
Havaalanında
gıda, su, şekerleme alışverişi
Çıkışta
yağmur
Otelin
ücretsiz havaalanı servisi ile otele dönüş
Mc
Donalds
Valiz
hazırlık
7
Temmuz 2019 Pazar
Otobüs
ile havalimanı
Sıkıntılı
uçak yolculuğu ve anne baba tarafından karşılanma
----------------
05:45 Sabiha Gökçen Havalimanı,
babam Ece ben
07:30 Sami bey ile buluşma
tanışma,
08:40 uçağı ile İstanbul Amsterdam
uçuşu
12:30 Amsterdam’a varışın ardından
otobüs ile şehir merkezi
Yürüyerek extra düzenlenen kanallar tekne turuna katılmak için bisiklet
kat otoparkının yanına gittik. Az bekledikten sonra teknemize bindik. Teknede
Brezilyalı anne kız ile tanıştık, Ece ve ben sohbet ettik. 1 saat süren tekne
turu sıcak altında biraz uzun geldi… üstü kapalı teknenin brandası açıktı, bu
sayede daha kolay etrafı izleyebildik. Temin edilen kulaklıklar ile İngilizce
olarak Amsterdam hakkında bilgi aldık (Türkçe de olduğu halde özellikle)
Tekneden indikten sonra Dam
Meydanı’na gittik ve kısa bir tanıtımın ardından serbest bırakıldık:
Dam Meydanı’ndaki ve civardaki
aşağıda listelenen yerleri dışarıdan gördük.
Amstel Nehri
Konninklijk Sarayı
Rijksmuseum (Remrandt ve ünlü
ressam eserleri)
Van Gogh Müzesi
Amsterdam Müzesi
Madame Tussaud’s Müzesi
Nieuwe Kerk (Yeni Kilise)
Amsterdam Tarih Müzesi
Ulusal Anıt (National Monument)
Heineken Bira Müzesi
Bloemenmarkt (Çiçek Pazarı)
(Bizim gittiğimiz dönemde laleler
yoktu)
Magna Plaza (genç kızken de
alışveriş yapmış olduğum avm)
20li yaşlarımda Goethe Institute’dan
İspanyol ve Türk arkadaşlarımla araba kiralayıp Amsterdam ve Paris gitmiş,
arabada uyumuştuk. Param olmadığı için kredi kartımla arabayı kiralayıp onların
nakit paralarını almıştım, babam İstanbul’dan ödemeyi halletmişti. Bu çılgın
plana evet demelerini beklememiş şaşırmıştım, uzunca yıllar bir otelde
uyuduğumu söylemiş sonra itiraf etmiştim.
Gruptan Anne Frank evine yetişmek
üzere ayrıldığımızda herkes Anne Frank’in kim olduğunu merak etti. Tur rehberi
detaylı bilgi verdikten sonra gruptan hızla ayrıldık. Dakikalarımız dahi
kıymetli olduğu için koşarak Mc Donalds’ta hızlı bir yemek yedik… Sabah 5te
kahvaltı etmiştik ve saat 15:00 olduğunda kurt gibi acıkmıştık. 16:00 da müzeye
girmiş olmalıydık. Neyse ki yemek ertesinde 15:55 müzeye vardık… kapıdaki kibar
kıza Ece’nin bileti olduğunu ama benim giremeyeceğimi söyledim. Bilet varsa
alabileceğimi yoksa sorun etmeyeceğimi de… ayarlayabileceğini çok emin şekilde
söyleyince Ece çok sevindi. Kız içeriyi aradığında mahcup bir gülümseme vardı
yüzünde. Sorun olduğunu anladığımdan gardımı alarak içeri girdim. Genç
yakışıklı bir çocuk durumdan memnun değildi. Kızınıza neden tek bilet aldınız
deyince durumu ve bileti nasıl aldığımı anlattım. Söylenmeye başlayınca biraz
aşırı sertleştim, çünkü bunu bekliyordum. Önce sakin ama sert şekilde istemiyorsa
benim girmem gerekmediğini sadece kapıda alabileceğimi söylediklerini anlattım.
Girmek zorunda değildim. Çocuk içeri tek giremez ve bana emrivaki yaptınız diye
artistçe söylenince susturamayacağı şekilde makineli tüfek gibi, web sitelerinde
bu kuralın yazmadığını, e mail yazdığımda çocuğa bilet istediğimde de kimsenin
bana bildirmediğini ve dolayısıyla bunun benim hatam veya sorunum olmadığını
anlattım. Beklemiyordu afalladı; yine sertçe şimdi ne yapmamı istiyorsun bu
şartlar altında, bizi gönderecek misin diye sordum. Bana bilet vereceğini ve bu
durumdan hoşnut olmadığını söyledi. Ben de bileti almış olmanın rahatlamasıyla
uzatmadım direk içeri girdim, onu sinirli halini umursamadan kendi haline
bıraktım.
İngilizce audioguide lar her odaya
girişte bir cihaza bipletilerek o oda hakkında bilgi veriyordu. Ağır konuların
anlatıldığı durumda Ece’nin her şeyi anlamasından çok hoşnut oldum. İngilizce
dil okuluna gitmeden de fayda sağladığını düşününce de geldiğimize iki kere
sevindim. Müze bence o havayı çok veremedi. Evin gizli bölümleri (secret annex)
Almanlar tarafından bulunduğunda yağmalanmış boşaltılmış ancak daha sonra müze
haline getirildiğinde aslına uygun hazırlanmıştı. Geçmişten izler olmadığı için
olsa gerek baba Otto Frank mobilyaların kaldırılmasını istemişti. Sadece
duvarda Anne Frank’in yapıştırdığı görseller vb duruyordu. Klozetleri lacivert
çiçeklerle süslü olması Ece’nin çok ilgisini çekti. Ben de odasının duvarında
bugün çok yaşlı olan Kraliçe Elizabeth’in o döneme ait çocukluk resmini görünce
etkilendim. Müzenin en çarpıcı kısmı Anne Frank’in orijinal günlüğüydü elbette.
Ece de Anne Frank’in odasında görsel olmasından etkilenerek Anne Frank’in resmi
basılı bir kartpostal aldı, ve müze güncesine bu resmi duvarına asacağını
yazdı. Günceye yazarken arkamızda oluşan sıkıntılı kuyruk da cabası.
Anne Frank evinden çıkar çıkmaz
Ece’ye ne istediğini sordum. Madame Tussaud’s hiç planımızda olmadığı halde
ikinci durağımız oldu. Gönlümde mumyaların merkezi olan Londra’da bu müzeyi
ziyaret etmek vardı ama Van Gogh müzesinden vazgeçip Madame Tussaud’s girdik.
Ece’nin topladığı kitaplar sayesinde de tesadüfen ciddi bir indirimle girdik.
İyi ki de girmişiz. Kahkahalarla gezdik eğlendik…Ece sürekli, çok mutluyum seni
çok seviyorum diye bana sarılıyordu.
Anne Frank Müzesinden hatıra kitap
ve Anne fotoğrafını aldık. Madame Tussaud’s tan da iğrenç renklerde şekerler
ile Oscar’lı mikrofonlu anahtarlıklar… hatıra aldı diye çok mutlu oldu. Neyse ki
küçük şeylerle mutlu oluyor.
Dam Meydanı’nda sokak gösterileri
vb izleyerek grupla buluşacağımız alana koşturduk. Ece dondurma yiyerek koştu
:) bu arada ayakları büyüdüğünden 2-3 ay önce aldığımız spor ayakkabıları küçük
geldiği için çorap ve tokyo giymişti. Komikti ama rahatlamıştı; Skechers mağazası
buldum ve ayakkabı almak istedim ama reddetti.
Ece sokaktaki bisiklet trafiğine
hayret etti… ülke düzlük alanda olduğu için nüfustan çok bisiklet varmış, ve
bisikletler için katlı otoparklar vb mevcut. Ülkede serbestlik hakim olduğu
için suç oranı çok düşükmüş ve bir çok hapishane kapatılmak zorunda kalmış.
5 Temmuz 2019 Cuma
Brugge Extra Gezi
Tatilin en çarpıcı günü; çok
romantik bir Belçika şehrinde elimizden gelen her türlü aktiviteyi yaptık ve
her dakikamızı değerlendirdik. Geceleri ayak ağrısından saatlerce uyuyamama
pahasına her istediğimizi yaptık; sağlıklı olsam daha fazlasını yapamazdım.
Otelde kahvaltımızı yaptık; yanımda badem ceviz ve kuru kayısı getirdiğim için,
badem ve haşlanmış yumurta ile kahvaltı yaptım. İnce bir dilim peyniri katık
yaparak. Ece de donut vb yedi. 4 yıldızlı nh Amsterdam Schiphol Airport Hotel
güzeldi, temizdi dolayısıyla rahat uyuduk.
Kahvaltıdan sonra yola çıktık.
Otobüsle yanlış yola girdiğimiz için 3,5 saat sürmesi planlanan yol 4,5 saate
yakın sürüp klima da yeterli gelmeyince homurtular çok oldu...Brugge’e
geldiğimizde tüm tur grubu rahatlamıştık. Ece önceki gün rehberin
konuşmalarından sıkıldığı için gruptan erken ayrılmadık diye söylenmişti; bu
sefer konuşmayı bana bırakmayıp rehberimiz ‘Sami abi’ye ayrı takılmak
istediğini, hayvan şekilli çikolata alması gerektiğini anlatınca bir anda
grubun gözbebeği oldu... herkes yine bizim etrafımızda destek, sevgi dolu...10dakika
daha sabretmesi istenince Ece razı oldu ama hayal kırıklığına uğradı; zira
şurayı da görelim dediği yer hiç de ilgi çekici değildi haklıydı :) zamanı
gelince yine koşarak; koşar adımlarla değil baya koşarak kaka şekilli çikolata
aramaya döndük. Bulamayınca rehberimiz suçluluk duydu ve bize yardım etti...ve
fakat kaka şekilli çikolatadan vazgeçip bilgisayar kumandası şekilli Belçika
çikolatası ve dev lolipop aldık. Mağazaya girmişken 3-4 küçük paket çikolata da
aldık; ki iyi ki almışım bir daha vaktimiz olmadı gezmekten. Annemin
yılbaşlarında bize noel baba şekilli aldığı çikolataların hayvanlısını
bulamadık; sonra almaya söz verip rehberden de ayrıldık.
Rehber gezimizde aşağıdaki yerleri gezdirdi bize:
Grote Markt (Büyük Meydan)
Kutsal Kan Bazilikası (İsa’nın kanı olduğuna inanıldığı için hac
ziyareti gibi olmuş)
Belfry Çan Kulesi (tepesinden manzara şahaneymiş ama ayaklarım kötü
olduğu için 366 basamak çıkmayı gözüm yemediğinden Ece’ye duyurmadım...maceracı
ruhu kesin talep edecekti)
Eski Aziz John Hastanesi
Minnewater Parkı
Gruuthuse Müzesi
Burg Meydanı
Aziz Salvator Katedrali (Katolik)
Historium Müzesi (yanındaki beyaz binanın altından sularımızı
aldık-Belçika Hollanda’da musluk suyu içiliyor ama biz içemedik; hep su taşıdık
ama bu işi iyi planladığımızdan da hiç susuz kalmadık)
Sandal turu önerdiler ama biz yapmadık.
Uzun otobüs yolculuğu ve şehir turu sonrası yine çok acıktığımız için
meydanda (Grote Markt’ta) beğendiğimiz çok şık bir restorana girdik. Ece
pizzada kararlıydı ama ben seçemiyordum. Diyetimi bozduğum için tedirgindim ama
makarna yiyecektim. Tam o anda yan masadakilerin Türkçe konuştuğunu duyduk.
Pronto Tour ile Benelux gezisine çıkmış 2 çocuklu bir aile. Hemen tanıştım ve
masalarına gidip yemeklerini inceledim... Brugge midyesi ünlüydü ama 80 tane
geldiğini duyunca, Ece de yemeyeceği için sipariş vermedim. Tatmamı önerdiler
ama alamadım. Anne yediği Belçika bifteğini gösterince ben de biftek ve pizza
sipariş ettim.
Literatürde French fries diye bilinen patates kızartması aslında Belgian
fries imiş; Fransızca konuşan birinde görüldü diyerek French fries demişler ve
öyle kalmış... sakın Fransız kızartması diye sipariş vermeyin dediler (patates
kızartması İngilizce de French fries)
Ortaya söyleyecektik; etin yanında gelince iyi ki istememişiz; çok
yağlıydı... Ece de yemeyince çöp oldu. Et efsane güzeldi; yediğim en
iyilerden... sağlıklı beslendim diye sevindim; Ece de pizzayı yedi ve 50€ hesap
ödedik ama değdi.
Yemekten hemen sonra faytoncuya gittik... en ucuzundan kısa tur
yapacaktık ama yarım saat 50€ imiş...Ece tüm parasını faytona harcamaya karar
verince hemen bindik. Fayton sürücümüz kız; atlar şahane, şehir çok romantik
olunca hiç bitmesin istedik. Ece de öne oturunca extra keyif aldı. Yolun
yarısında gölgede durup atları besleyip yıkayıp okşayıp dinlendirince bu işi
layıkıyla yaptıklarına sevindik. Gezi bittiğinde inmek istemiyorduk bile. Bu
sayede yorulmadan rehberlik alarak Brugge şehrini kapsamlı da gezmiş olduk.
Kızla sürekli İngilizce sohbet etti; burada herkes çok iyi İngilizce konuşuyor;
18 yaşına kadar eğitim zorunluymuş. Daha sonra öğrendiklerini turdakilere
anlatınca şaşırdım ve sevindim tabi.
Bolca fotoğraf çektik; çok mutluydu Ece. Porselen minyatürcüde çıldırdı;
200€’ya tutkunu olduğu minyatürleri görünce çok üzüldü; gitti geldi vitrine
baktı...ben de tatilde hiç bir şey tutturmadı çok uyumlu oldu diye 1 tane en
ucuzundan aldım hediye...bayıldı seçmelere doyamadı... başka da bir şey almayı
düşünmüyordum ama meğer erken karar vermişim.
Brugge waffle larıyla ünlüymüş ve en iyisi Chez Albert miş diye
okumuştuk. Chez Albert’i de bulup birer çilekli waffle aldık. Ben 1 aydır aç
gezdiğim için seyahat şımarıklığı yaptım bir kere geliyoruz buralara diye...gerçekten
çok başarılıydı ama üzerindeki kocaman krema yüzünden pis bir kaldırımda
zorluklar içinde yemek zorunda kalınca çok da keyif almadık. Ece çok gelince
atmak istedi kalanı; ama ayıp olur dükkana diye gizlenerek attı çöpe. Duyarlı
çocuk :)
Derken bisiklet binme sözümü burada tutsam diye düşününce bisiklet
kiralayıcı bulmamız gerekti. Ece ye mahsus ben soramam boşver deyince bütün
çekingenliğini atıp büfelerden nerede bisiklet kiralayacağımızı öğrenip beni
götürdü. Grupla buluşmaya 40dakika vardı yani en fazla yarım saat binebilirdik
ama mecbur asgari olan 1 saatliğine çok istediği iki kişilik bisikleti
kiraladık. Bir tur atıp da atamayınca anladık ki beceremeyeceğiz... hemen
değiştirip 2 ayrı bisiklet aldık ve trafiğe aldırmadan sokaklara gire çıka
gezdik. Ece beni beklerken su aldık marketten ve 5 dakika kala bisikletleri
iadeye döndük ki kiralayıcı yok; kaybolmuşuz... Ece geçmişi hatırlayıp hangi
büfeye sorduk hangi yola girdik düşününce yolu buldu da buluşmaya 1 dakika kala
bisikletleri iade ettik ve yine koşarak gecikmeden tur ekibiyle buluştuk Çan
Kulesinin altında. Bisiklete binerken otele emanet bıraktığımız paketleri
aldık; otobüse hep beraber yürüdük...ki yolda hayvan şekilli çikolatayı gördük.
Ama grubun ve rehberin arkasında kalmıştık ki Ece bir anda ‘Sami abi
çikolataları bulduk’ diye bağırınca herkes seferber oldu; Sami abisi yolu
anlattı ve biz dükkana girip yine gruba vaktinde yetiştik. Ece kahkahalarla
yaşasın diyerek otobüse bindi. Ve yine otobüse bindiğimizde ayaklarım
titriyordu acıkmıştım da. Yanımda götürdüğüm badem ve cevizle otele kadar idare
ettik; otelin yanındaki bina şansımıza Mc Donalds idi ve açgözlülükten hem
balık burger hem tavuk burger aldım; ikisini de yedim. Anca karnımız
doydu...
6 Temmuz 2019 Cumartesi
ETS’den aldığımız son extra tur
Marken – Volendam bugün yapılacak ardından extra Büyük Hollanda turuna
gidilecekti. Biz Büyük Hollanda turu istemediğimizden Marken – Volendam sonrası
gruptan ayrılacaktık. Önceki gün 7’de kahvaltı etmiştik, bugün 8’de kahvaltı
olunca daha rahat kalktık. Ece çok zorlandı ama hiç üzmedi.
İlk durağımız Marken adlı eski
ada, yeni yarımada. Meşhur Hollanda evlerinin olduğu şahane bir kasaba. Sokak
sokak gezip bakımlı güzel evleri inceleyip otobüse döndük. Volendam’da daha
uzun vakit geçireceğimiz için burada yarım saat kadar yürüyüp resimler çektik.
Yerleşim yeri olduğu için insanları rahatsız etmemek konusunda da uyarıldık.
Volendam’a giderken Henri Willig
isimli mandıraya uğradık. Köylü kostümlü kızlar özet bir şekilde peynirin
yapımını anlatınca çok beğendik. Annem önceden uyardığı için peynir almamaya
kararlıydım. Tadına baktırdılar ve Ece ba yıldı. Ben de çok beğendim ama
almadım. Çıkmamıza yakın Ece çok yalvarınca onun istediği iki model peynirden
aldık; durum böyle olunca kendime de fesleğenli modelinden aldım. Lezzetine
bayılmıştım. Sonra Ece’ye teşekkür ettim, iyi ki bana aldırdı diye. Ece Baby
Goat (keçi) ve organic jersey olanları sevdi, aldı… ben de fesleğenli. En az
aromalı olandan da anneme aldım 1 paket. Halbuki keşke aromalı alsaydım
bayılırdı çünkü sonradan söyledi ki pahalı diye almamamı söylemiş. Bir kere
gitmişim almışım doya doya yeriz.. Akıllıca para harcadık o yüzden çok
mutluyum, iyi ki biriktirmiştim :) Ece burada bir de son dakika golü pelüş
koyun aldı; hatıra diye yalvararak. Tadını çıkardık gezinin valla; herşey
efsane oldu. Ece de mutluluğu ve coşkusuyla herkesin gözbebeği oldu tabi… en
çok Ece ye yaradı bu tatil dedi herkes…halbuki aslında çocuğa uygun hale
getiren bendim kimse takdir etmedi… rehberin anlatımıyla o tur çekilmez
olacaktı. Acaba çocuklara özel seyahatler mi yapsam… zor be!
Peynirciden sonra Volendam
kasabasına geçtik. Sahilde şahane bir yer. Hollanda Kuzey Denizi’nden gelen
sularla yüzyıllarca mücadele etmiş; kanallar da bu yüzden inşa edilmiş. Su içeride
dolaşsın diye… Kanalar yeterli olmayınca da deniz kıyısına baraj duvarları
yaparak kendilerini korumaya almışlar. “EFSO” bir doğası var yalnız. Her yer
açık yeşil, temiz, ferah doğal ve sağlıklı.
Volendam balıkları ile ünlüymüş;
tabi bir Ege aşığı olarak ben beğenmedim… karidesler kızartma balıklar kalamar
hepsinden yedim… bu lezzetleri ancak ve ancak bize yakın olan Yunanistan’da
sevdim… başka ülkelerin balıkları bize göre değil. Ece’ye de mecburen makarna
aldık, 10€ verdik neredeysek 2-3 kaşık mikrodalga makarnaya ama almadan
uyarmışlardı fiyat konusunda. Mecburiyetten aldım çok acıkmıştı, ve beğenip de
yiyemedi tabi yoğurtsuz falan.
1887’den beri hediyelik eşya
satışı yapan firmanın mağazasına gittik. Buradan tüm hediyelikler toptan olarak
diğer firmalara verildiği için en ucuz yer burasıymış. Ufak tefek aldığım
ürünleri burada yarı fiyatına görünce çok bozuldum ama neyse ki çok da
alışveriş yapmamıştım. Eceye daha alışveriş yapmama düşüncemi burada porselen
Hollandalı bebek görünce kırmış oldum. Sürpriz aldığımı anlayınca kasadaki
işlemi durdurup porseleni bıraktı ve Barbie modelini aldı. Tatil boyunca da
oynadı, elinden düşürmedi. Annemin İsveç ya da Hollandalı oyuncak bebeklerini
parçaladığını ama annemin de buna izin verdiğini anlatınca üzüldü. Otelde
bahçeye oturup internete bağlandık ve annemi aradık; Özlem’le gözlükçüdeydi ama
konuşabildiğimize sevindik. Babamı her zamanki gibi arayamadık. Ece çok
sevdiği 2 arkadaşına fiyatları uygun diye minicik Hollandalı bebek aldı; daha
herkese alırdı da izin vermedim. Birkaç kişiye de ayakkabı anahtarlık aldık.
Herkese hediye alıp babaannesine almayınca üzüldük, ve geri dönüp Hollanda
desenli sütlük sosluk olduğunu anladığımız gereksiz bir ürün aldık. Annemle
bana da peynirler için rende aldık; oley dönüp de kullanmalıydım hemen.
Ece ayrıca stüdyoda Hollanda
köylüsü kostümleri giyip fotoğraf çektirmek istedi, ancak planladığımızdan
fazla harcamamız olduğu için yapmadık, sonra çok pişman oldum.
Yapacak fazla bir şey
kalmadığından sahile inip oturduk huzur bulma keyfi yaptık, yeni Barbie ile
oynayıp tik tok’lar çektik. Bisiklet kiralamaya niyetlendim ancak bisikletçi 15
dakika yürüme mesafesinde olduğu için vazgeçtim, artık ayaklarım kaldırmıyordu
adım atmayı.
Volendam çıkışında tur tarafından
bir otobüs durağına bırakıldık. Büyük Hollanda turuna katılmak istemeyenler
otele bırakılmayı istedi ama biz Amsterdam’a inmek için kasabaların ortasında
yolda indik. Neyse ki otobüs çabuk geldi ve İngilizce konuşan şoför sayesinde
bilet alabildik. Ece’ye ücret de almadı ama ben 6,50€ (yaklaşık 45 TL) ödedim 4
durak otobüs yolculuğu için. Pahalı tabi… Amsterdam’a vardığımızda aslında hiç
halim yoktu ve ittire kaktıra sokaklara dalmaya başladım. Oude Kerk (Eski
Kilise) yi göremediğimiz için harita ile o tarafa yürüdük. Çevreyi Ece için
fazla marjinal bulduğumdan fotoğraf çekip artık döneceğimizi söyledim. Ben daha
sözümü bitirdim ‘anne iki kadın memelerini açmış’ dedi… ve ben kilisenin soluna
kafamı çevirdiğimde Red Light District (Kırmızı Fener Mahallesi) nde olduğumuzu
anladım ve bir adamın fotoğraf çekerken beni izlediğini fark ettim. Red
Light’ın fotoğraflarının çekilmesi yasak olduğundan bizi izlediğini anlayınca
kilise fotoğrafını çekip çekmemekte tereddüt ettim. Hızlıca fotoğraf çekip geri
yürüdüm Ece’nin koluna girip ters tarafa getirerek. Çalışan kadınlara göz
ucuyla baktım ama tam olarak Ece’nin ne gördüğünü bilemedim. Fakat kadınların
istemeden zor koşullarda bu hayata atıldığını anlattım, uzun süre şaşkın kalıp
konuya dönmesinden hoşlanmasam da hayatın gerçeklerini anladığı şeklinde
kendimi teselli ettim. Aslında Ece bisiklet istiyordu ancak Amsterdam çok
karışıktı ve birbirimizi kaybedeceğimizden emin olarak kiralamadım. Macera
aramıyorduk. Yorulduk ve zor zar tren istasyonuna ulaştık (Central Station).
Yardım da alarak trene bilet aldık. O arada İspanyol olduğunu tahmin ettiğimiz
bir kadın Havaalanına gitmeye çalıştığını söyleyerek bizi takip etti. Neyse ki
becerdik ve havaalanına ulaştık; alanda sularımızı aldık. Ece daha önce duyduğu
Victoria’s Secret modellerini merak edince mağazasına baktık ve alandan çıkıp
otelin ücretsiz shuttle servisini bekledik. Beklerken yağmur bastırınca
sevindik daha önce yakalanmadığımıza. Shuttle ile Mc Donalds gittik ve bu sefer
yemekleri otelde değil dükkanda yemek için, self-servis makineden siparişi Ece
verdi (iyi öğrendi artık kredi kartını da kullanıyor). Sıramız gelince siparişi
teslim alırken görevli elindeki kredi kartına bakakalmış… bence abartıyor
olabilir ama belki de haklıdır şaşırmışlardır. Çoook keyif aldı. Bu arada babaannesi
sürekli mesaj attığı için biz de Mc Donalds ücretsiz internetten babaannesini
aradık. O kadar sevindi ki kapıdan çıkıyordu geri dönüp eve oturdu; sonra
annemi de arayıp otelimize döndük ve keyifle babamızın özlemiyle valizlerimizi
hazırladık. İyi ki geldik iyi ki geldik ama artık dönebiliriz diyerek.
Son gün kiliseye gitmeyip hayvanat
bahçesine gidebilirdik, çünkü burada her şey çocuklara bedava yetişkinlere de
makul fiyatlarda. Çocuklar için şahane bir yer. Ama aklıma gelmedi, belki de
vücudum kaldırmayacaktı. Yattık uyuduk.
7 Temmuz 2019 Pazar
Sabah kalktığımızda kahvaltı
sonrası dönüş heyecanıyla otobüsümüze bindik. Yolculuk çok rahat geçmedi, uçak
çok kalabalık çok gürültülü ve haylaz çocuk doluydu. O zaman Ece’nin bu haline
şükrettim. Yanımda da iri bir yabancı oturmuş benim koltuğa taşıyordu… ama
sayılı zaman geçiverdi ve anne-babam bizi alanda karşıladılar. Annem gelince de
çok sevindik ve Ece’yle iddiaya girdik… 10 dakika masaj artı film seçmecesine…
annemle babam bizim eve çıkacak dedim, Ece de asla çıkmazlar dedi. Hem iddiayı
hem de anne babamla valiz açma keyfini kaybettim. Ama Ece saf olduğu için akşam
arkadaşıyla parka gidebilmek için iddia sonucunu tersine çevirdi ve o da
kaybetmiş oldu… ama masajı da film seçimini de almadım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)