Alhazoğlu
Fatma (Fadime) Alkaç
Baba ve anne isimleri:
Emin-Havva
Doğum/ölüm tarihleri:
Emin-Havva
Doğum/ölüm tarihleri:
1879-20.09.1963
(Maalesef bir fotoğrafı yok. Zira o
dönemde fotoğraf çektirmek bulundurmak günahtı)
Mahallenin Fadime Abası
Eşi/dedem(iz):
Ahmet Alkaç
Ahmet Alkaç
Baba ve anne isimleri:
Durmuşali/Nesibe
Durmuşali/Nesibe
Doğum/ölüm tarihleri:
1882-02.04.1917
1882-02.04.1917
Dedem(iz)in mezarının arka plandaki duvarın arkasındaki bahçede olduğunu söylerdi babam(ız), eve gidip gelirken o duvarın önünde durur dua ederdi, ben de onu taklit ederdim.
Evlatları:
Hasan Alkaç 1902-15.02.1919
Hüseyin Alkaç 1904-31.01.1967
Hüsnü Alkaç 24.05.1912-1931
Salih Alkaç (Alkoç) 22.04. 1914-1981
-Babaannesinin Şupul’u Nihat.
-Üç dönem:
*İstanbul, Fatih, Vatandaş Sokak’taki
evimiz (7 yaşına kadar)
*Rize Haldoz’ki babaanne evi
(1957-1963)
*Rize, Dalyan’daki baba evi
(1960-1963)
-İstanbul’daki evimizin bahçe
katındaki odada ip ve kilim kullanılarak yapılan salıncakta bizi sallayışı
-Babaannem(iz) gözünde gözlükleriyle,
boş zamanlarında elinden hiç düşürmediği Kur’anı Kerim’iyle şu anda bile
gözlerimin önünde. Bir dönem siyah çerçeveli gözlüğünün sapını iple
tutturmuştu…
-Haldoz’daki evinde benim yemem için
sakladığı yiyecekler
-Bahçesindeki portakalların
toplandığı aylarda odalardan birisine, bazen ikisine, evin altındaki depo
kısmına (eskiden ahır) portakal yayılırdı, ta ki birisi gelip satın alıncaya
kadar. Yemekle bitmez ki onca portakal. Komşulara da dağıtamazsın, herkesin
bahçesinde portakal mandalina ağaçları o kadar çok ki. Sık sık çürüklerini
bulup bulup atardık ki diğerlerini çürütmesinler. Şimdi git de bahçe ara da bul
Rize’de, kaldı ki meyve ağaçları!
-Babaannem(iz)n bahçesindeki
meyveleri saymaya kalksam hem hatırlayamam hepsini hem de o kadar çoktu ki:
Portakal, mandalina, limon, çeşit çeşit armut, karayemiş (karamiş), incir, yeni
dünya (muş), muşmula, kokulu üzüm…
-Evin altındaki depo kısmında bir
dönem tavuk beslediğimizi de hatırlıyorum.
-Babaannem(iz) evinin bahçesinde,
sokağa açılan bahçe kapısının hemen yanında yer alan su kuyusuna gözü gibi
bakardı. Kuyunun dibine sık sık deniz kıyısından taşıyıp getirdiğimiz ince
çakıl (çeğel) konur, kuyu içindeki su temizlensin diye kovalarca çeker durur
alttan kaynayan temiz suya yer açardık.
-Babaannem(iz)i elinde kazma-çapa
bahçesinde ya fide dikerken ya ağaçların altını çapalarken görürdük, bize de
öğretirdi nasıl yapılacağını, yardım ederdik, foseptikten tenekeyle lağım suyu
alır ağaç ve fide diplerine gübre niyetine dökerdi.
-Babaannem (iz) yan bahçe sahibiyle
sık sık sınır tartışması yaşardı. Yan bahçe sahibi çitlerle oynadıkça babama
şikâyet eder, babam kadastro memuru getirir, çitlerin hakiki sınırlarını
çekilmesini sağlar, rahatsız tip komşu tekrarlardı bu hareketini.
-İlk yetişkin kitap paramı babaannem(iz)
vermiştir: Feridun Fazıl Tülbentçi’nin İstanbul’un Fethi.
-Babaannem(iz) nefes darlığı çekerdi,
sık sık da hastalanıp yatağa düşerdi. Babam da doktor getirirdi. Bir gelişinde
doktor şurup yazmış. Anlatmışlar şöyle şöyle içeceksin. Hasta ama aklı
bahçesinde, öyle günde üç kez bir kaşık içeceğime deyip şişeyi bir dikişte…
-Babaannem(iz) yine çok hasta. O
zamanlar öyle arabaya bindir doğru hastaneye, nerdeee! Bakmışlar nefes almakta
çok zorlanıyor, yine doktor getirmiş babam. Doktor geldiğinde muayene etmiş,
nefes almadığını tespit etmiş ve ‘maalesef öldü’ demiş. Çenesini bile
bağlamışlar. Cenaze hazırlıkları yapılmaya başlanmış. Babaannem(iz) yattığı
odanın kapısını açıp çıkmamış mı dışarı. Korku telaş tabii. Meğerse doktor yanılmış.
-Babaannem(iz) Rize’deki evimizde
vefat etti. Evimizin bahçesinde yanan bir ateş ve üzerinde bir kazan içinde kaynayan su… Tahtadan
yapılma teneşir. Hatırlıyorum. Haldoz’daki Taviloğlu Mezarlığı’na defnedildi.
Maalesef zaman içinde mezar yeri kayboldu, tahminen biliyorum.
Başında dua ettiğim mezar babama ait, kırmızı elipsle belirlenmiş yer de tahminen babaannemin mezarının olduğu yer
-Babaannem(iz) öldü ya. 13
yaşındayım, en yakın arkadaşım Mustafa Şerifoğlu da 14 yaşında. Beni teskin
görevi Mustafa’ya verilmiş. Nasıl teskin edilir 13 yaşındaki çocuk, teskin
edecek çocuk da 14 yaşında olunca: Ses Sineması’na götürülür. O dönemde, o
yaşlarda sinemaya gitmek…
-Babaannem(iz) oğlu Hüseyin’den olma
8 torununun da doğumuna tanık oldu: Şevkiye (Rize,1930), Şevket Ahmet (Romanya,
1932-2004), Hasan (İstanbul, 1943), Nihat
(İstanbul, 1950, İsmail (İstanbul, 1952), Hümeyra (İstanbul, 1955), Necati
(Rize, 1959), Ümmi(ü)han (Rize, 1961)
-Babaannem(iz) sürekli Hüsnü
amcamızın ismini tekrarlar, ağıtlar yakardı ardından. Hasan Amcamızın
varlığından ise nüfus kayıt örneklerinden haberdar olduk. İki amcamız da erken
yaşlarda vefat etmişler. Salih Amcamı tanıdım, sık sık da gördüm, evine olduğu
kadar Horhor’daki bakkal dükkânında ziyaretine gittim sık sık.
- Babaannem(iz) daha ziyade atkı
kullanırdı. Ağzı burnu örtülü olurdu sokaktayken, sadece gözler açıkta olurdu.
Haki rengin ağırlıkta olduğu atkısını hatırlıyorum.
-Babaannem(iz)in evi yarı kâgir yarı
ahşaptı. Mutfak toprak zeminliydi. Mutfakta tavandan ateş yakılan duvar
dibindeki yere kadar kalın bir zincir asılıydı. Zincirin ucundaki çengele yemek
pişirilen kazanlar asılırdı. Yemekler ateşte pişirilirdi.